Düşünceleri ve genel tavrı
bakımından kötümser bir kişidir Ahmet Çiğdem. Entelektüel çıtayı mümkün
olduğunca en üst seviyede tutar. Toplumsal gelişmelere ilişkin yargı ve
analizleri bakımından da belki temel fikri yöneliminin oluştuğu dönemin
kasveti bakımından son derece kasvetli ve kötümserdir. 1985’lerde
yazmaya başlamış bir entelektüel olarak Ahmet Çiğdem’in 1990’lı yıllarda
kaleme aldığı makalelerin revize edilmiş bir toplamı Taşra Epiği.
iğdem, Taşra Epiği’nde Türkiye’nin siyasi-ideolojik gündemini sürekli
meşgul eden liberalizm, sosyalizm ve İslamcılık gibi yaklaşımların Türk
modernleşmesi sürecinde sürekli bir ‘Türkleştirme’ temrinine uğradığını
ve bu temrinin söz konusu ideolojik ve siyasi yaklaşımların evrensele
açılabilme kapasitelerini daraltıp birer “kapanma ideolojisi” haline
dönüştürdüğünü iddia ediyor.
‘Türkleştirme’ temrininin böylece liberalizmden muhafazakârlığa, sosyalizmden milliyetçiliğe bütün ideolojik eğilimlerin, kolayca ‘denetlenebilir’ bir araca indirgediğini dile getiren Çiğdem, Türkleştirme ile “yerlileştirme”nin de birbirine karıştırılmamasını söylüyor: “İdeolojileri ‘Türkleştirme’ çabasının, ‘yerlileştirme’ faaliyetiyle karıştırılmaması gerekir - yerlilik, sadece bir durumun, bakışın, tecessüsün adı olabilir, bunlara ilişkin ideolojik bir tutumun değil. Kaldı ki, bir şeyi yerli kılabilmek için, edimin nesnesindeki özgün ögeyi olduğu gibi korumak zorunludur. Burada belirtmemiz gereken, ‘yerlileştirmenin’ bir ‘gelenek ve yerellik savunusu’na dönüşebilme tehlikesidir. Modernizasyon süreci içerisinde belki de en büyük politik ve toplumsal atılımı gerçekleştiren Kemalizmin kendisini ve dolayısıyla toplumu ‘Türkleştirirken’, kapalı bir taşra epiğine dönüşmesi, bu tehlikenin sonuçları hakkında aydınlatıcı bir bilgi sunar.”
Güncellenen İslamcılık tartışması dolayısıyla Çiğdem’in 1990’lardaki şu tespitini de hatırlatmak gerekiyor: “... İslâmcılık da hızla bir Türk ideolojisi olarak evrilmiş, İslâmcılığın siyasal temsilcileri söylemsel itirazlarına rağmen, bu evrilmeyi engelleme yönünde ciddi hiçbir adım atmamışlardır. İslâmcılık, Türkiye’nin tarihsel geriliğinin çıkmazlarına yönelik eleştirel varoluşuyla, bu geriliğin sahiplenilmesiyle sonuçlanan bir kapanmanın ideolojisi olarak varkalmayı seçmiştir.”
‘Türkleştirme’ temrininin böylece liberalizmden muhafazakârlığa, sosyalizmden milliyetçiliğe bütün ideolojik eğilimlerin, kolayca ‘denetlenebilir’ bir araca indirgediğini dile getiren Çiğdem, Türkleştirme ile “yerlileştirme”nin de birbirine karıştırılmamasını söylüyor: “İdeolojileri ‘Türkleştirme’ çabasının, ‘yerlileştirme’ faaliyetiyle karıştırılmaması gerekir - yerlilik, sadece bir durumun, bakışın, tecessüsün adı olabilir, bunlara ilişkin ideolojik bir tutumun değil. Kaldı ki, bir şeyi yerli kılabilmek için, edimin nesnesindeki özgün ögeyi olduğu gibi korumak zorunludur. Burada belirtmemiz gereken, ‘yerlileştirmenin’ bir ‘gelenek ve yerellik savunusu’na dönüşebilme tehlikesidir. Modernizasyon süreci içerisinde belki de en büyük politik ve toplumsal atılımı gerçekleştiren Kemalizmin kendisini ve dolayısıyla toplumu ‘Türkleştirirken’, kapalı bir taşra epiğine dönüşmesi, bu tehlikenin sonuçları hakkında aydınlatıcı bir bilgi sunar.”
Güncellenen İslamcılık tartışması dolayısıyla Çiğdem’in 1990’lardaki şu tespitini de hatırlatmak gerekiyor: “... İslâmcılık da hızla bir Türk ideolojisi olarak evrilmiş, İslâmcılığın siyasal temsilcileri söylemsel itirazlarına rağmen, bu evrilmeyi engelleme yönünde ciddi hiçbir adım atmamışlardır. İslâmcılık, Türkiye’nin tarihsel geriliğinin çıkmazlarına yönelik eleştirel varoluşuyla, bu geriliğin sahiplenilmesiyle sonuçlanan bir kapanmanın ideolojisi olarak varkalmayı seçmiştir.”
Kaynak: Taşra epiği olarak ideolojileri Türkleştirme - Açık Görüş - Star Gazete http://haber.stargazete.com/acikgorus/tasra-epigi-olarak-ideolojileri-turklestirme/haber-708522#ixzz2hVq4JCaS
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder