6 Ekim 2013 Pazar

SEZAİ KARAKOÇ

Huruç dergisinin “Avrupa Birliğine Hayır!” şiirlerinden oluşan ikinci sayısının tanıtım programına gittiğim İstanbul’da 2003 yılında Sezai Karakoç beyi dünya gözüyle görmeye muvaffak oldum.
İstanbul’da Hakan Arslanbenzer’in Bostancı’daki evinde kalıyordum. Fatih’te Ağaç kitabevinde düzenlenen tanıtım programı (Programa Hakan Kalkan, Eren Safi, Şenol Korkut, Hakan Arslanbenzer ve ben katılmıştık) sonrası gerek Arslanbenzer’in evinin Eren ile Hakan Kalkan’ın gelmesiyle kalabalıklaştığı düşüncesi gerekse sevgili M. Asım Gültekin’in ısrarlı daveti sonucu Asım’ın Fatih Karagümrük’teki evine misafir oldum. Cumartesi günü de Asım’la birlikte Cağaloğlu’ndaki birçok yayıncıyı ziyaret etme fırsatı bulduk. Birey yayınlarının sahibi Mahmut Balcı, İz yayınlarının editörü Mehmet Kahraman, kitapçılar vesaire… Yayıncıları dolaşmaktan, tanışlarla üç beş kelam sohbet etmekten yorulmuştuk doğrusu. Tabii bir de lise yıllarında gözümde büyüttüğüm birtakım felsefecilerin cehillerini keşfetmek beni üzmüştü!
Asım ısrar etti, “Bir de üstada uğrayalım” dedi ve kendimi hiç yapmayı düşünmediğim bir şeyi yaparken, Diriliş gazetesinin bulunduğu binanın merdivenlerini adımlarken buldum. İçeride Mustafa Ruhi Şirin ile birlikte tanımadığım ya da hatırlayamadığım birkaç insan daha vardı. Biz çayımızı yudumlarken Karakoç, günün gazetelerini okuyordu. Milliyet gazetesinden Bülent Arınç beyin bir cümlesini seslice okudu ve kendine göre birtakım yorumlar yaptı cümle hakkında (Üstadın, birçoğuna katılmadığım yorumlarını aktaracak değilim!)
Mustafa Ruhi Şirin yapmayı düşündüğü birkaç projeyi istişare etti üstadla, biz sustuk. Nedense Asım ve ben hep susuyorduk. Üstad birtakım sorular soruyordu diğer misafirlere ve onlar cevap veriyorlardı. Onlar soruyordu, üstad cevap veriyordu. Asım’la ben sadece çaylarımızı yudumluyorduk.
Büroda göz gezdiriyordum. Bir köşede Turan Karataş’a ait “Doğu’nun Yedinci Oğlu” adlı kitap. Asım, Sezai beyin bu kitabı zor kabullendiğini söylemişti çıkışta. Daracık bir mekân. Ama çaylar sıcacık. Belki katılabilsek sohbet de öyle olacaktı. Belki de bizim sohbete katılmamız densizlik olarak algılanacaktı. Denemeyince bilinmiyor…
***
Üstad Sezai Karakoç’un şiirleri, hikayeleri, denemeleri ve edebiyat yazıları dahil olmak üzere Diriliş Partisi’ni kurmazdan önce piyasadaki hemen bütün kitaplarını okudum. 1989 yılında artık son defa ve bu kez haftalık çıkan Diriliş dergisinin sayıları arşivimde mevcut. Konya’da Karizma’dan, Ankara’da Birleşik Dağıtım’dan satın aldığım sayılar…
Arada bir hatıralarını okuyorum Sezai Karakoç’un. Cemal Süreya’nın Necip Fazıl Kısakürek’le Sezai Karakoç arasındaki mali ilişkiye dair söylediklerini düşünüyorum bir yandan da. Sezai Karakoç’un davaya adanmışlık ve bağlanmışlığını tartışma konusu bile yapmamak gerektiğini kaydediyorum hafızamın bir köşesine.
***
Necip Fazıl Kısakürek’in, Sezai Karakoç’un, İsmet Özel’in ve Rasim Özdenören’in günümüz Müslüman bilincinin oluşumuna katkıları azımsanamaz. Tek parti dönemi sonrası Müslüman kuşakların Muallim-i Sanii (Muallim-i Evvel, elbette, Necip Fazıl Kısakürek’tir) olan Sezai Karakoç beyin düşüncelerini, şiirlerini, fikri ve edebi kişiliğini bütün boyutlarıyla ortaya koyan eser sayısı o kadar az ve yetersiz ki. Yeni gelen her kuşağın “düşünce zinciri”ni nasıl oluşturduklarını ölçmek ve değerlendirmek için yeterli donenin elimizde bulunmadığını görmek ne üzücü!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder