Murat Güzel Gökhan Özcan'ı
anlattı. 1991'den başlayarak anlatmaya başladı. Güzel'den 2000
sonrasının Gökhan Özcan'ını anlatmasını da bekleyelim.
Sakarya Çay Ocağı Vardı
Yıl
1991. Bu aralar zamanı hep yıllarla ölçtüğümü fark ediyorum.
Hatırladıklarımı da elbette. Demek ki artık orta yaşlılığın bütün
emareleri görülmeye başlamış bende. Yıl 1991 ve mekan Sakarya Çay Ocağı.
Bir masanın etrafında toplanmış 3-5 kişiyiz. Bende müthiş bir coşku.
Önceki akşam 3. kez okuyup bitirmişim Hiçbişey’i. Yazarı ise karşımda:
Gökhan Özcan. Az ve öz konuşuyor. Genelde öyle. Gerekmedikçe konuşmayan,
konuştuğu zaman da taşın mutlaka gediği doldurmasına dikkat eden bir
kişilik.
Türkiye Yazarlar Birliği’nde epey konuşmuştu esasen.
Belki de ondan hiç konuşmuyor bugün. Kitabın baskıdan çıktığı ayın
ertesi bir toplantı düzenlenmiş ve Ankara’daki edebiyatseverler Albatros
dergisiyle tanıştıkları bu kudretli kalemi pür dikkat dinlemişlerdi.
Masada bulunanlar arasında Cengiz Er’i, Aydın Ünal’ı hatırlıyor gibiyim.
Bir de ismini bilmediğim başka biri. Başkaları da olmalı elbette. Ama
kimlerdi onlar, hatırlamıyorum.
İsmini bilmediğim o kişi Gökhan
Özcan’ın öykücü olduğunu öğrenince soruyor: ‘Öykülerinizin konusu ne?
Sosyal içerikli öyküler mi yazarsınız?’
Gelen cevap sorunun kitchliğine nispetle muhteşem: ‘Yooo… Genelde asosyal dışarıklı öyküler benim yazdıklarım.’
Sosyal Değil Asosyal
Gökhan
Özcan ironisinin kalbi olarak zihnimde kalmış bu iki kelime. Asosyal
dışarık Pek asosyal, pek dışarlıklı bir kişi olmasa da Gökhan Özcan,
modern hayatın tedirgin bireyini anlatmada gösterdiği maharet
Hiçbişey’in kazandığı başarıda en önemli paya sahip.
Basın Yayın mezunu. Panel dergisinde Cengiz’le birlikte çalışmış okuldan mezun olunca.
Yeni Şafak çıkmaya başladığında uzunca bir süre Yeni Şafak’ın Ankara temsilciliğini yürüttü.
Konya’dan Ankara’ya her gidişimde mutlaka uğrardım Yeni Şafak’ın Olgunlar Sokak’taki Ankara bürosuna.
Her
uğrayışımda odasında mutlaka ya Ömer Çelik, ya Selahattin Yusuf ya da
Eren Safi’yi bulurdum. Gazetecilik yapmasa ne yapabileceğini soran bir
arkadaşıma, Hasan Hüseyin Kozak’a, limon satabileceğini söylemişti.
Ters Açıdan En İyi O Bakar
İzlenim
dergisindeki ‘İzmarit’ yazıları ve ‘Böyle Buyurdu Berduş!’ deyişiyle de
ilgi çekti. ‘Ters Açı’dan bakmayı en iyi becerebilen edebiyatçı.
Edebiyatın, kelime oyunlarına indirgenmeden de yapılabileceğini
göstermesi, Batılılar’ın ‘durum ironisi’ dedikleri şeyin ne olduğunu
eserleriyle hepimize öğretmesi bakımından önemli.
Yılın Değil Yılların Hikayecisi
Tezkire’nin
ikinci sayısının arka kapağında o yıl TYB Yılın Hikaye Kitabı seçilen
Hiçbirşey için ‘yılın değil, yılların hikayecisi’ unvanı verilmişti.
Arka kapakta yer alan o yazının altında imzası bulunanlardan
hatırlayabildiklerimi de aktarmalıyım ki bir işe yarasın bu bilgi: Ahmet
Çiğdem, Ercan Hamzaoğlu (Şen), Mehmet Akif Kireççi, Deniz Gürsel (Erol
Göka), Mehmet Bodur, Hakan Albayrak, Mehmet Hakan T., Süleyman Kalkan
(Sahra), Halime Toros, Muharrem Toros (Sevil), Ahmet Demirhan, Nihat
Genç, Mevlana İdris, Aydın Ünal.
Yeni Öyküler Yazacak mı?
Yeni
öyküler yazmasını, yeni öykü kitapları çıkarmasını beklediğimiz kişi.
El yordamı yerine ‘Ruh Yordam’ıyla hareket etmesi belki en büyük
avantajı. Bu avantajı bizim için, sadece bizim için değil gelecek için,
gelecekteki kuşaklar için de okunaklı metinler üretmesi için kullanması
en büyük dileğimiz hep.
Yazdığı öyküleri ne olursa olsun hep
okumak istediğim üç kişiden biri. Diğer ikisi, Abdullah Harmancı ve
Mustafa Şahin. (Sahi Mustafa Şahin, öykülerini niye kitaplaştırmıyor?)
Türk
matbuatında Nihat Genç’le yapılmış ilk söyleşinin iki mimarından biri.
Diğeri o dönemlerde Yeni Şafak kültür sayfası sorumlusu olan İbrahim
Kiras’tır. 1995 yılında Yeni Şafak Kültür sayfasında yayınlanan o
söyleşide Nihat Genç, ‘zehirli bir sarmaşık’ olduğunu, kelimelerini
bıçak gibi kullandığını her zamanki coşkulu ve cüretkâr üslubuyla ifade
etmişti. Söyleşiyi yapanın kim olduğunu da ifşa edeyim ki hatıra hitama
ersin: Ömer Kurtulmuş müstearını kullanan bir şair kardeş.
Allah Hayretimizi Artırsın
Sözü
yine Gökhan Özcan öyküsüne döndürüp bitirelim: Hiçbirşey’in en güzel
öyküsü olarak taltif edebileceğimiz ‘Karyola Demirindeki Delik’
öyküsünün isminden de anlaşılabileceği gibi nesne-obsesif bir öykücüdür
Gökhan Özcan. Varoluşumuzu çepeçevre saran nesnelerin ne işe yaradığını
soran/sorgulayan bu adam fikirlerin de nesneleştirilmeye başlandığı bir
çağda ‘sahih bir dil’i biraz muzip, ama çokça gülümseyen bir yüze sahip
olmanın, hayreti hep diri tutmanın güvenliğinde aramıştır. İyi ki böyle
yapmıştır
Murat Güzel anlattı.
Dunyabizim.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder