21 Ekim 2013 Pazartesi

ONU YILLARIN HİKAYECİSİ SEÇMİŞTİK

Murat Güzel Gökhan Özcan'ı anlattı. 1991'den başlayarak anlatmaya başladı. Güzel'den 2000 sonrasının Gökhan Özcan'ını anlatmasını da bekleyelim.

Sakarya Çay Ocağı Vardı
Gökhan Özcan, Hiçbişey
Yıl 1991. Bu aralar zamanı hep yıllarla ölçtüğümü fark ediyorum. Hatırladıklarımı da elbette. Demek ki artık orta yaşlılığın bütün emareleri görülmeye başlamış bende. Yıl 1991 ve mekan Sakarya Çay Ocağı. Bir masanın etrafında toplanmış 3-5 kişiyiz. Bende müthiş bir coşku. Önceki akşam 3. kez okuyup bitirmişim Hiçbişey’i. Yazarı ise karşımda: Gökhan Özcan. Az ve öz konuşuyor. Genelde öyle. Gerekmedikçe konuşmayan, konuştuğu zaman da taşın mutlaka gediği doldurmasına dikkat eden bir kişilik.
Türkiye Yazarlar Birliği’nde epey konuşmuştu esasen. Belki de ondan hiç konuşmuyor bugün. Kitabın baskıdan çıktığı ayın ertesi bir toplantı düzenlenmiş ve Ankara’daki edebiyatseverler Albatros dergisiyle tanıştıkları bu kudretli kalemi pür dikkat dinlemişlerdi. Masada bulunanlar arasında Cengiz Er’i, Aydın Ünal’ı hatırlıyor gibiyim. Bir de ismini bilmediğim başka biri. Başkaları da olmalı elbette. Ama kimlerdi onlar, hatırlamıyorum.
İsmini bilmediğim o kişi Gökhan Özcan’ın öykücü olduğunu öğrenince soruyor: ‘Öykülerinizin konusu ne? Sosyal içerikli öyküler mi yazarsınız?’
Gelen cevap sorunun kitchliğine nispetle muhteşem: ‘Yooo… Genelde asosyal dışarıklı öyküler benim yazdıklarım.’Gökhan Özcan, Ruh Yordamı
Sosyal Değil Asosyal
Gökhan Özcan ironisinin kalbi olarak zihnimde kalmış bu iki kelime. Asosyal dışarık Pek asosyal, pek dışarlıklı bir kişi olmasa da Gökhan Özcan, modern hayatın tedirgin bireyini anlatmada gösterdiği maharet Hiçbişey’in kazandığı başarıda en önemli paya sahip.
Basın Yayın mezunu. Panel dergisinde Cengiz’le birlikte çalışmış okuldan mezun olunca.
Yeni Şafak çıkmaya başladığında uzunca bir süre Yeni Şafak’ın Ankara temsilciliğini yürüttü.
Konya’dan Ankara’ya her gidişimde mutlaka uğrardım Yeni Şafak’ın Olgunlar Sokak’taki Ankara bürosuna.
Her uğrayışımda odasında mutlaka ya Ömer Çelik, ya Selahattin Yusuf ya da Eren Safi’yi bulurdum. Gazetecilik yapmasa ne yapabileceğini soran bir arkadaşıma, Hasan Hüseyin Kozak’a, limon satabileceğini söylemişti.
Ters Açıdan En İyi O Bakar
İzlenim dergisindeki ‘İzmarit’ yazıları ve ‘Böyle Buyurdu Berduş!’ deyişiyle de ilgi çekti. ‘Ters Açı’dan bakmayı en iyi becerebilen edebiyatçı. Edebiyatın, kelime oyunlarına indirgenmeden de yapılabileceğini göstermesi, Batılılar’ın ‘durum ironisi’ dedikleri şeyin ne olduğunu eserleriyle hepimize öğretmesi bakımından önemli.
Yılın Değil Yılların Hikayecisi
Tezkire’nin ikinci sayısının arka kapağında o yıl TYB Yılın Hikaye Kitabı seçilen Hiçbirşey için ‘yılın değil, yılların hikayecisi’ unvanı verilmişti. Arka kapakta yer alan o yazının altında imzası bulunanlardan hatırlayabildiklerimi de aktarmalıyım ki bir işe yarasın bu bilgi: Ahmet Çiğdem, Ercan Hamzaoğlu (Şen), Mehmet Akif Kireççi, Deniz Gürsel (Erol Göka), Mehmet Bodur, Hakan Albayrak, Mehmet Hakan T., Süleyman Kalkan (Sahra), Halime Toros, Muharrem Toros (Sevil), Ahmet Demirhan, Nihat Genç, Mevlana İdris, Aydın Ünal.
Gökhan ÖzcanYeni Öyküler Yazacak mı?Gökhan Özcan, Kim duma dum kim
Yeni öyküler yazmasını, yeni öykü kitapları çıkarmasını beklediğimiz kişi. El yordamı yerine ‘Ruh Yordam’ıyla hareket etmesi belki en büyük avantajı. Bu avantajı bizim için, sadece bizim için değil gelecek için, gelecekteki kuşaklar için de okunaklı metinler üretmesi için kullanması en büyük dileğimiz hep.
Yazdığı öyküleri ne olursa olsun hep okumak istediğim üç kişiden biri. Diğer ikisi, Abdullah Harmancı ve Mustafa Şahin. (Sahi Mustafa Şahin, öykülerini niye kitaplaştırmıyor?)
Türk matbuatında Nihat Genç’le yapılmış ilk söyleşinin iki mimarından biri. Diğeri o dönemlerde Yeni Şafak kültür sayfası sorumlusu olan İbrahim Kiras’tır. 1995 yılında Yeni Şafak Kültür sayfasında yayınlanan o söyleşide Nihat Genç, ‘zehirli bir sarmaşık’ olduğunu, kelimelerini bıçak gibi kullandığını her zamanki coşkulu ve cüretkâr üslubuyla ifade etmişti. Söyleşiyi yapanın kim olduğunu da ifşa edeyim ki hatıra hitama ersin: Ömer Kurtulmuş müstearını kullanan bir şair kardeş.
Allah Hayretimizi Artırsın
Sözü yine Gökhan Özcan öyküsüne döndürüp bitirelim: Hiçbirşey’in en güzel öyküsü olarak taltif edebileceğimiz ‘Karyola Demirindeki Delik’ öyküsünün isminden de anlaşılabileceği gibi nesne-obsesif bir öykücüdür Gökhan Özcan. Varoluşumuzu çepeçevre saran nesnelerin ne işe yaradığını soran/sorgulayan bu adam fikirlerin de nesneleştirilmeye başlandığı bir çağda ‘sahih bir dil’i biraz muzip, ama çokça gülümseyen bir yüze sahip olmanın, hayreti hep diri tutmanın güvenliğinde aramıştır. İyi ki böyle yapmıştır

Murat Güzel anlattı.
Dunyabizim.comGökhan Özcan, Hiçbişey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder