7 Ekim 2013 Pazartesi

Marks`ı bir Marksistler anladı onlar da yanlış anladı ...


Türkiye`nin son on beş-yirmi yıllık siyasal ve toplumsal hayatında bir din olarak İslam ile bir siyasal düşünme tarzı olarak İslamcılık neredeyse hegamonik bir gösteren haline dönüştü. Bunda ne kurumsal bakımdan dinin Türk toplumunda bir inanç formu olarak tuttuğu yerin bir katkısı vardı ne de bir siyasal düşünüş biçimi olarak İslamcılığın ve kendilerini İslamcı olarak tanımlayan çevrelerin. İslam`ın ve İslamcılığın Türk siyasal hayatında son 20 yılda hegamonik özellik gösterenlerin kendilerini `çağdaş`, `laik` ya da `solcu` olarak tanımlamış çevreler olması şaşırtıcı olsa da ortada esasen şaşılacak çok şey yok.
SOL VE DARBE İLİŞKİSİ
İlericilik, çağdaşlık vb. çikletleri çokça çiğneyip siyasal oyunun kurallarını kendi isterlerine uygun olarak değiştirmeye çalışanların ülkedeki hemen her olumlu ya da olumsuz durumu İslam`la ve İslamcılık`la ilişkilendirme gayretkeşliklerinin bir sonucu bu durum. Türkiye`nin son 2 yıllık gündemini neredeyse tek bir konuya indirgeyen bakış açılarıyla laikçilerin, CHP`nin, TKP`nin, çeşitli başka `sol` örgütlerin, Genelkurmay`ın, kentli orta sınıfların hemen her şeyi İslam ve İslamcılık`la ilgili düşünüp gelişen hemen her olayda bir din olarak İslam`a ve bir siyasal düşünüş biçimi olarak İslamcılığa karşı kendilerince tavır belirlemeye çalışmalarının neticesinde gelinen hali sorgulayan denemelerini `Kalpsiz Dünyanın Kalbi` olarak kitaplaştırdı şair ve eleştirmen Roni Margulies.
HEGEMONYA KARŞITI
Açık Görüş, Yarın, Birikim, BirGün, Sosyalist İşçi vb. yayın organlarında son on yıllık sürece dağılarak peyderpey yayınlanmış denemelerinde Türkiye gündemine ilişkin bu siyasal soruna sosyalist-özgürlükçü bir bakış açısıyla yaklaşan yazarın hareket noktasını Marx`ın o ünlü cümleleri oluşturuyor: `Dini ıstırap, bir ve aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın bir ifadesi, hem de bu gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilen yaratığın iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Kitlelerin afyonudur.`
Marx`ın bu satırları yazdığı dönemde `afyon`un acıları dindiren bir ilaç, bir ağrıkesici anlamında kullanıldığına işaret eden Margulies, Marx`ın din ile bağnazlık, din ile tutuculuk arasında herhangi bir bağ kurmadığına da dikkat çekiyor. Kilise ile ulemanın tutuculuğunun dini sebeplerden değil mevcut siyasal yapı ve hegemonyanın dayanakları olmalarından kaynaklandığını vurgulayan Margulies bu teorik çerçeveye bağlı kalarak güncel olaylarla ilgili kendi sorgulamalarını dile getiriyor kitabı oluşturan yazılarda.
Üç bölüme ayrılmış kitabın ilk bölümü biraz daha genel anlamda din ve İslamcılık konularına ayrılmışken, ikinci bölüm dinin Türk siyasetine etkilerini güncel olaylar bağlamında yorumlayan yazılara ayrılmış. Üçüncü bölümde ise doğuştan bir Yahudi olmasına karşın, ateizmi seçen Margulies`in Türkiye`de sıkça muhatap olduğu Yahudilikle ilgili sorunlara ve bu dinin Ortadoğu politikalarına etkilerine ilişkin yazıları var.
ASLINA RÜCU ETTİ
Demokrasiye ve özgürlükçülüğe yaptığı vurgularla günümüz Türk solunun benimsediği birçok başat tavırdan ayrışıyor Roni Margulies. Özellikle CHP hakkında yaptığı şu tespit zikredilmeye değer: Bülent Ecevit`in `Karaoğlan` günlerinden başlayarak 25 yıl boyunca nispeten `sol` bir parti olan CHP aslına rücu etti, devletin ve Genelkurmay`ın partisi oldu, hem sosyal demokrasi hem de parlamenter muhalefet Türkiye`de tarihe karıştı. Tartışılması, teorikleştirilmesi gereken birçok içgörü ve tespitle dolu kitap. Margulies`in dile getirdiği düşüncelere katılmak ya da katılmamak bir yana, bu içgörü ve tespitlerin dile getiriliyor olması bile Türkiye için önemli sayılmalı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder