Türkiye`nin son on beş-yirmi yıllık siyasal ve toplumsal
hayatında bir din olarak İslam ile bir siyasal düşünme tarzı olarak İslamcılık
neredeyse hegamonik bir gösteren haline dönüştü. Bunda ne kurumsal bakımdan
dinin Türk toplumunda bir inanç formu olarak tuttuğu yerin bir katkısı vardı ne
de bir siyasal düşünüş biçimi olarak İslamcılığın ve kendilerini İslamcı olarak
tanımlayan çevrelerin. İslam`ın ve İslamcılığın Türk siyasal hayatında son 20
yılda hegamonik özellik gösterenlerin kendilerini `çağdaş`, `laik` ya da
`solcu` olarak tanımlamış çevreler olması şaşırtıcı olsa da ortada esasen
şaşılacak çok şey yok.
SOL VE DARBE İLİŞKİSİ
İlericilik, çağdaşlık vb. çikletleri çokça çiğneyip siyasal
oyunun kurallarını kendi isterlerine uygun olarak değiştirmeye çalışanların
ülkedeki hemen her olumlu ya da olumsuz durumu İslam`la ve İslamcılık`la
ilişkilendirme gayretkeşliklerinin bir sonucu bu durum. Türkiye`nin son 2
yıllık gündemini neredeyse tek bir konuya indirgeyen bakış açılarıyla
laikçilerin, CHP`nin, TKP`nin, çeşitli başka `sol` örgütlerin, Genelkurmay`ın,
kentli orta sınıfların hemen her şeyi İslam ve İslamcılık`la ilgili düşünüp
gelişen hemen her olayda bir din olarak İslam`a ve bir siyasal düşünüş biçimi
olarak İslamcılığa karşı kendilerince tavır belirlemeye çalışmalarının
neticesinde gelinen hali sorgulayan denemelerini `Kalpsiz Dünyanın Kalbi`
olarak kitaplaştırdı şair ve eleştirmen Roni Margulies.
HEGEMONYA KARŞITI
Açık Görüş, Yarın, Birikim, BirGün, Sosyalist İşçi vb. yayın
organlarında son on yıllık sürece dağılarak peyderpey yayınlanmış denemelerinde
Türkiye gündemine ilişkin bu siyasal soruna sosyalist-özgürlükçü bir bakış
açısıyla yaklaşan yazarın hareket noktasını Marx`ın o ünlü cümleleri
oluşturuyor: `Dini ıstırap, bir ve aynı zamanda, hem gerçek ıstırabın bir
ifadesi, hem de bu gerçek ıstıraba karşı bir protestodur. Din, ezilen yaratığın
iç çekişi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların ruhudur. Kitlelerin
afyonudur.`
Marx`ın bu satırları yazdığı dönemde `afyon`un acıları
dindiren bir ilaç, bir ağrıkesici anlamında kullanıldığına işaret eden
Margulies, Marx`ın din ile bağnazlık, din ile tutuculuk arasında herhangi bir
bağ kurmadığına da dikkat çekiyor. Kilise ile ulemanın tutuculuğunun dini
sebeplerden değil mevcut siyasal yapı ve hegemonyanın dayanakları olmalarından
kaynaklandığını vurgulayan Margulies bu teorik çerçeveye bağlı kalarak güncel
olaylarla ilgili kendi sorgulamalarını dile getiriyor kitabı oluşturan
yazılarda.
Üç bölüme ayrılmış kitabın ilk bölümü biraz daha genel
anlamda din ve İslamcılık konularına ayrılmışken, ikinci bölüm dinin Türk
siyasetine etkilerini güncel olaylar bağlamında yorumlayan yazılara ayrılmış.
Üçüncü bölümde ise doğuştan bir Yahudi olmasına karşın, ateizmi seçen Margulies`in
Türkiye`de sıkça muhatap olduğu Yahudilikle ilgili sorunlara ve bu dinin
Ortadoğu politikalarına etkilerine ilişkin yazıları var.
ASLINA RÜCU ETTİ
Demokrasiye ve özgürlükçülüğe yaptığı vurgularla günümüz
Türk solunun benimsediği birçok başat tavırdan ayrışıyor Roni Margulies.
Özellikle CHP hakkında yaptığı şu tespit zikredilmeye değer: Bülent Ecevit`in
`Karaoğlan` günlerinden başlayarak 25 yıl boyunca nispeten `sol` bir parti olan
CHP aslına rücu etti, devletin ve Genelkurmay`ın partisi oldu, hem sosyal
demokrasi hem de parlamenter muhalefet Türkiye`de tarihe karıştı. Tartışılması,
teorikleştirilmesi gereken birçok içgörü ve tespitle dolu kitap. Margulies`in
dile getirdiği düşüncelere katılmak ya da katılmamak bir yana, bu içgörü ve
tespitlerin dile getiriliyor olması bile Türkiye için önemli sayılmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder