21 Ekim 2013 Pazartesi

HOCALARIMIZA BAŞ KALDIRDIK

Murat Güzel Atatürk Fen Lisesi'nde, Ramazan ayında başına gelen bir olayı anlattı.

Geçtiğimiz günlerde bir internet sitesinde karşılaştığım güzel bir haber beni 20 yıl önceye, kendi lise öğrenciliğime taşıdı.
Belkıs Abdülkadir
Belkıs Abdülkadir
Önce olayı anlatalım
Önce okuduğum o haberi özetleyeyim. Sonra kendi yaşadıklarımı nasılsa anlatırım bir şekilde. Haberin kahramanı Amerika tesettürlü basketbol oyuncusu Belkıs Abdülkadir. Massachusetts eyaletinde yaşayan New Leadership Charter School öğrencisi Belkıs Abdülkadir, dindar bir Müslüman ailenin en küçük çocuğu ve gencecik yaşta gördüğü olağanüstü ilgiye rağmen oldukça kibar ve mütevazi. Amerika’nın Belkıs’ı konuşmasının sebebi ise Belkıs’ın lise seviyesindeki okullar arası basketbol şampiyonasında fırtına gibi esmesi. Maç başına 41.3 sayı ortalamasına sahip genç Müslüman kız, maçlarına tesettürlü çıkıyor. Aynı zamanda sınıfının en başarılı öğrencisi de olan Belkıs, bu sene Memphis Üniversitesi’ne başlayacak ve en çok istediği şey bir kalp cerrahı olmak. Bu arzusunun nedenini ise şu şekilde ifade ediyor: ‘En fazla ilgimi çeken şey kalp.’ Springfield’de doğan Belkıs’ın anne ve babası sonradan Müslüman olmuş ve bu yüzden çocuklarına çok iyi bakıyorlar. Belkıs da sahip olduğu akademik vizyonunu, dindarlığını ve basketbola duyduğu tutkuyu ailesinden almış. Tabii Amerika’da Müslüman olmanın getirdiği zorluklardan bu başarılı genç kız da muaf değil.
Belkıs’ın takım arkadaşı Ashanti Miller bazen genç kıza ‘Terörist!’ diye bağırıldığını ve onun bunu nasıl kaldırabildiğini anlayamadığını söylüyor. Şüphesiz ki Belkıs 11 Eylül sonrası Amerika’da hakarete uğrayan ilk Müslüman atlet değil fakat zamanla bu tarz saldırılarda azalma görüldüğü de bir gerçek. Belkıs’ın diğer oyunculardan daha fazla sahada kalması da ırkçı seyircileri susturuyor ve ön yargıların kırılmasına yol açıyor. Ayrıca Belkıs’ın Massachusetts tarihinde efsanevi oyuncu Rebecca Lobo’nun 1991-92 sezonunda kaydettiği 2.710 sayıyı geçerek en fazla sayı kaydeden oyuncu rekorunu kırması ırkçı tezahüratların azalmasında en büyük etken.

Belkıs Abdülkadir
Belkıs Abdülkadir
Obama iftara davet etti
Obama'nın Beyazsaray'da verdiği iftar yemeğine de konuk olan Belkıs, mütevazi kişiliği ve sempatik tavırları ile Amerikalılar'ın kalbini fethetmeyi başardı. Tesettüre girdiği ilk günlerde basketbol oynarken oldukça zorlanan Belkıs, artık günde beş vakit namaz kılıp, orucunu tutan ve terletmeyen kumaşından eşofmanıyla basketbol kariyerine daha mutlu bir şekilde devam eden Müslüman bir genç kız.

Atatürk Fen Lisesi’nde bir Ramazan
Şimdi titreyip kendi yaşadıklarıma, daha doğrusu 20 yıl önceye, Fikirtepe’deki Atatürk Fen Lisesi’ndeki son yılımıza döneyim. Evet, yıl 1988. Ramazan ayının içindeyiz, demek ki bahar aylarındayız. Üniversitelerde başörtüsü yasağı sürüyor.
Bir akşam etütte okulun masa tenisi takımını oluşturan C sınıfından adaşım Murat, Türker ve ismini hatırlayamadığım bir arkadaşımın okulun takımlardan sorumlu bayan beden eğitimi öğretmenine baş kaldırarak maça çıkmamaları sebebiyle hükmen yenik sayıldığımızı öğreniyoruz.
Sebep ise basit: O zamana kadar bütün maçlarına eşofmanla çıkmış arkadaşlarımıza bayan öğretmen, Ankara’dan gelen hakeme yağcılık olsun diye “Bugün maça şortla çıkacaksınız!” demiş. Şort giyersiniz, giymeyiz tartışması neticesinde arkadaşlar maça çıkmadıkları gibi otobüse binip okula dönmüşler.

Şort mecburiyeti geliyor
Etütte B sınıfının ana tartışma konusu artık bu olay. Olay bununla kalsa iyi. Ertesi gün okulun Fransızcacı erkek beden eğitimi öğretmeni bütün erkek öğrencilerin kendi dersinde şort giymelerini şart koşuyor. Ramazan’dayız, oruçluyuz ve şort giyeceğiz, yani setr-i avrete uymayacağız. Mümkün mü bu?
İmkanı olan arkadaşlar, rapor alıp beden eğitimi derslerine girmemenin yasal yollarına bakıyorlar. Bazılarımız ise birleşip Michael Jordan tarzı taa dizlerimize kadar uzanan, okulun forma rengine de uygun şortlar diktiriyoruz 7-8 tane. Artık bu şortlar sınıftan sınıfa geziyor. Programda hangi sınıfın beden eğitimi dersi varsa o sınıfın güvenilir öğrencisinde şortlar.
Setr-i avrete uygun olarak beden eğitimi dersine katılmak isteyen arkadaşlar, o öğrenciden şortunu alıyor ve derse çıkıyor.

 Sabır, Savaş, Zafer: Adın Müslüman
Günlerden Ramazan. Hem bir yandan ÖSS’ye hazırlanıyoruz, hem de bazı öğretmenlerin Müslüman öğrencilere karşı takındığı ön yargılı tavırlarla mücadele ediyoruz.
O gün, Fransızcacı öğretmen Michael Jordan şortlarının devreye girmesinin ardından iki üç haftalık ders geçmiş olmasına rağmen, sanki bu şortları yeni fark etmiş gibi, sınıfımızın 6 öğrencisine kafayı takıyor. Aralarında ben de varım. Fatih, Yavuz, Kemal, Hüseyin, Arif Hikmet ve ben. DGM’ye gönderilmekle tehdit ediliyoruz. (Uzun hikaye, her ayrıntıya girmem mümkün değil, lakin Arif Hikmet’in öğretmene karşı şu hazırcevaplığını zikretmesem haksızlık olur: Bize suret-i haktan görünen öğretmen, Ramazan’da oruç tutmamasını, komşu cami imamına ‘hastayım, oruç tutmasam olur mu?’ diye sorduğunu, onun da cevaz verdiğini söyleyerek haklı gösteriyordu. Arif Hikmet de hak verdi öğretmene: Oruç, çünkü rüşd sahiplerine farzdır! Deliler oruç tutmasa bir şey gerekmez!)
Öğretmen bir fotoğraf makinesi buldurdu. Bizi hizaya geçirip şortlarımızla fotoğrafımızı çekmeye niyetli. Spor salonuyla konferans salonu arasındaki mıntıkada gerçekleşen bu olaya sıraya, hizaya geçmeye direnerek karşı koyduk. Eğer dövmeye falan kalkarsa anlaşmıştık. Doktora gidip rapor alacaktık, ama toplu fotoğrafımızı çekmesine izin vermeyecektik. Neme lazım, malum medyanın fotomontajcılarına malzeme olmak istemiyorduk.
Hizayı bozan Kemal’e bir tokat aşk etti öğretmen. İlk kurşun atılmış oldu. Konferans salonuna ise Boğaziçili öğretim üyeleri geliyor, üniversitelerini tercih etmemiz yolunda telkinlerde bulunuyordu o sıralar. Dersin sonu gelmiş bizi hâlâ sıraya geçirmeye çalışan bir deli Fransızcacı.

Ve Feth’un Karip
O tokattan sonra bizi bağlasa durmazdık zaten. Dağıldık. Sınıfın kız öğrencileri hemen rehber öğretmen  Birsen hanıma koşmuşlar: “Hocam, bir hocamız, arkadaşlarımızı dövüyor!”
Birsen hanım buldu bizi, “Çocuklar Kemal nerede?”, “Tokattan sonra kulağı duymaz oldu, o yüzden doktora rapor almaya gitti”, “Yapmayın, ben öğretmeninizle görüştüm, şu an çok üzgün, Kemal’i bulun lütfen, sizden öğretmeniniz özür dileyecek”, “Tamam öyleyse!”
Nöbetçi öğretmen odasına ilkin Kemal giriyor ve çıkıyor. Ondan özür dilenmiş. Ardından, biz, beşimiz birden içeri giriyoruz. Konuşuyor öğretmen. Bir anda sinirlendiğini, bizim de kendisine yardımcı olmadığımızı, derste meydana gelen olaylardan dolayı hepimizden özür dilediğini söylüyor. Sessizce dinliyor ve artık odadan çıkıyoruz. İlk söz Fatih’ten, neşeyle, bağıra bağıra, içerdeki öğretmenin duymasını bilhassa isteyerek “Herife bak, it gibi özür diledi!” sözleri dökülüyor.
Hep birlikte gülüşerek kutlu bir zaferin neşesini paylaşıyoruz. Şort mecburiyeti de kaldırılmış oluyor çünkü böylelikle…

Murat Güzel, Ramazan’da hatırladı, içlendi, kıyasladı, neşelendi…
Dunyabizim.com, 05 Eylül 2009 Cumartesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder