1 Ekim 2013 Salı

'Politik toplumsal'ın kamusal alanı

Türkiye’de özellikle 28 Şubat süreci esnasında ve sonrasında yükselen bir tartışma konusuydu “kamusal alan”, “kamusal görünürlük” ve bütünüyle “kamusallık” kavramları. Kamusal alanın nasıl tanımlanacağı, Türkiye’de kamusal alanı belirleyen kriterlerin niteliği, bu kriterlerin hukuki ya da siyasi zeminlerde mi belirlenmesinin öncelikli kılınması gerektiği bu tartışmaların mihverini belirleyen önemli düğüm noktalarıydı. Özellikle siyasi ve hukuki bakımdan kendilerini Türkiye’nin muktedirleri olarak gören ve konumlayan bazı çevrelerin “dinin kamusal görünümü”nün artışını simgeleyen ideolojik bir nesne olarak başörtüsü değerlendirmelerinin yol açtığı baskıcı anlayış ve uygulamalara meşruiyet kazandırmak için başvurdukları bu kavramlar kelime anlamıyla ‘kamu’ya, yani herkese ait olan bir alan olarak kurgulanması gereken bir siyasi mekan tasavvurunu, egemenlerin düzen bekçiliği rolüyle sınırlandırmış oldu. Kamusal alanın sınırlarını devletin tahakküm kurduğu bir alan olarak alabildiğine genişleten ve özgürlükler alanı olarak ise alabildiğine daraltan bu yaklaşım 28 Şubat’ta sokağı dahi içine alacak bir karakter kazandı.
Peki ama hakikaten böyle mi olmalı? Yani kamusal alan, kimilerinin iddia ettiği gibi, polisin ya da güvenlik görevlisinin yurttaşa kimlik sorduğu yer midir, yoksa kamu hizmeti görenler ile bu hizmeti alanların karşılaştıkları yer mi? Kamusal alan, bir düşünce ve ifade özgürlüğü alanı mı, yoksa egemen siyasal sistem dışında hiçbir alternatif politik kurgu içermeyen, farklı hiçbir fikir ve kanaatin tartışmaya açılıp hiçbir surette müzakere edilmediği mutlakıyetçi düşüncelerin buyurgan bir alanı mıdır? Son olarak, kamusal alan aleniyete imkân tanıyan kentsel yahut fiziksel bir mekân mı, muhayyel bir gerçeklik yahut soyut bir fikirler ve değerler alanı mıdır?
Politik ideallerin eylem alanı
Editörlüğünü Eric Dacheux’un yaptığı kitapta bu soruların yanıtları aranıyor. Görüleceği gibi, politik toplumun ve demokratik yaşamın normatif kavramsallaştırılması olarak kamusal alan, çok aktörlü bir aracılık mekânı olduğu kadar, politik ideallerin ve söylemsel/eylemsel düzeyde hayat bulan toplumsal değişim çağrılarının da tüm şiddetiyle cereyan ettiği yerdir. Ana akım siyaset anlayışının iktidar aygıtını salt araçsal niteliğiyle sahiplenen tavrı ve her tür güç alanını derhal bir mülkiyet biçimine tahvil eden eğilimi karşısında ‘söz’ün sivil ve demokratik alanını genişletmek kaçınılmazdır. Bu, geniş tabanlı bir toplumsal uzlaşının inşası için de önemlidir. İşte Kamusal Alan, bütün bu sorunları tartışırken, bunu ötekine saygı çerçevesinde ve sağduyulu biçimde yapma imkânlarını da araştırıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder